Gıdı Neden ve Ne Zaman Sarkar?

Boyun bölgesinde şekil bozulukları, yağlanma ya da deride gevşemeyle kendini gösteren sorunlar hiç de nadir değildir. Bazen çok küçük yaş gruplarındaki kişilerde bile çene altındaki yağlanmaya bağlı boyun şikayetleri görülebilir. Kişinin boyun yapısının kısa olması, çene ucunun küçük olması ya da genetik nedenlerle çok kilolu olunmasa da bu bölgenin yağlı olması, boyun ve gıdı olarak adlandırılan bölgede bir görüntü deformitesine yol açabilir.

Gıdıdaki yağlanma dışında yaş ilerledikçe bu bölgedeki sarkmalar ve gevşemeler kaçınılmazdır. Kişiden kişiye değişmekle ve genetik özelliklere bağlı olmakla birlikte, genellikle boyun bölgesindeki gevşeme ve sarkma kırklı, ellili yaşlarda başlar.

İlgili konu: Yüz Gençleştirme

Bunun istisnası çok genç yaşlarda bile görülebilen, aşırı bir kilo alımını takiben hızlı bir kilo verilmesiyle, boyun bölgesinde ortaya çıkan sarkmalar ve gevşemelerdir. Özellikle obezitenin önemli bir sağlık problemi olduğu son yıllarda, çok genç yaşlarda bile olsa 30, 40 kiloyu bulan zayıflamalar sonrasında yirmili, otuzlu yaşlarda bile boyun bölgesinde sarkma ve gevşemeyle karşılaşılabilinir.

Bazı kişilerde çene ucunun ileri derecede küçük ve geri yerleşimli olması da, o kişilerde sarkık bir gıdı sorunu oluşmasına yol açabilir. Bu gibi kişilerde, doğrudan boyunu ve gıdıyı gerecek yöntemler yerine, çene ucunun şekillendirilmesi ve büyütülmesi hedeflenebilir.

Gıdı bölgesinde eğer bir gevşeme ve sarkma oluşmuşsa aynı zamanda deri altındaki platisma adını verdiğimiz kasın da hareketleri, gücü ve etkinliğini incelemek yerinde olur. Bazen bu kasta oluşan ayrışmalar yada yırtılmalar boyundaki deformitenin daha da belirgin olmasına yol açabilir. Bu kasların orta hatta, birbirine yaklaştırılması ya da kulak önünden, kulak altından yapılacak birtakım işlemlerle platisma dediğimiz boyun kasının dışarıya doğru askılanması daha keskin bir çene, boyun ilişkisi oluşmasına yardımcı olabilir.

Memesinde Kist Olanların Estetik Ameliyat Olması Riskli midir?

Kadın memesi anatomik olarak incelendiğinde, deri altında yağ dokusu ve meme bezinden oluşan süt kanalları, lenf damarları, duyu sinirleri ve damarlardan oluşan zengin bir ağa sahip, oldukça kompleks bir yapıdan söz edebiliriz. Özellikle kişiden kişiye ya da aynı kişide yaştan yaşa, memenin yağ ve meme bezi içeriği değişkenlikler gösterir. Genellikle genç erişkinlerde meme dokusu, meme bezinden zengin bir yapıya sahipken, yaş ilerledikçe ya da kilonun artışıyla birlikte yağ dokusundan daha zengin bir meme yapısına ulaşılabilir.

Memenin yağ ve meme bezi içeriklerinden bağımsız olarak, genetik nedenler ve kişisel özelliklere göre memede kist adını verdiğimiz, içi sıvı dolu oluşumlara rastlamak mümkündür. Yapılan ultrason çalışmaları ve mamografik görüntüler, kadınların birçoğunda fibrokistik meme adını verdiğimiz, meme bezi içinde irili, ufaklı çok sayıda kistin varlığını gösteren bir durumun pek de nadir olmadığını göstermiştir.

İlgili konu: Meme Ameliyatından Sonra Fazla Kilo Alma ya da Verme Durumu

Memede kistler tek başına kişiyi alarme eden, önemli bir sağlık sorunu olarak kabul edilmezler. Kistlere kıyasla solid yapılar dediğimiz, içi yoğun dokuyla kaplı oluşumlar, genellikle meme açısından daha çok dikkati çeken ve takip edilmesi gereken oluşumlardır. Radyolojik olarak memenin incelenmesinde karşımıza çıkan görüntülere göre bir sınıflama yapılmaktadır.

Birads başlığını taşıyan bu sınıflamada birden üçe kadar yapılan derecelendirmede görülen sorunlar ve memenin fibrokistik bir yapıya sahip olması, estetik meme ameliyatı olması açısından bir engel teşkil etmez. Memeye yapılacak küçültme ya da büyütme tarzındaki ameliyatlar genellikle fibrokistik yapıyı olumsuz yönde etkilemezler. Ancak memede gerçekten takibi gereken ve riski yüksek bir oluşum söz konusuysa, meme estetiği ameliyatı yapmadan önce, bu oluşumun gerçekten ne olduğunu saptamaya dönük iğne biyopsileri ya da bu dokunun çıkarılarak tahlile yollanması yönünde bazı adımlar atılabilir.

Memede kist olması, estetik meme ameliyatı olmaya engel değildir. Önemli olan bu kistik oluşumların, herhangi bir tehlike içerip içermeyeceğinin, ameliyattan önce radyolojik olarak ortaya konması ve ameliyattan sonraki takiplerde de ameliyattan önce yapılan radyolojik görüntüleme tekniklerinin bir kriter olarak bir kenarda tutulmasıdır.

Kol Germe Ameliyatı Sonrası Kollarda Güçsüzlük Olur mu?

Kol germe ameliyatları, özellikle aşırı kilo verilmesine bağlı olarak kollarda oluşan sarkma ve gevşemenin giderilmesi amacıyla çeşitli biçimlerde koltuk altı ya da kol boyunca yapılan ve fazla derinin alınmasını, deri altındaki yağ dokusunun da uzaklaştırılmasını hedef alan cerrahi müdahalelerdir.

Genellikle çok standart estetik ameliyatlar değillerdir. Kol germe ameliyatlarında hastanın problemine göre cerrahi bir plan uygulamak gerekebilir ama hangi teknik uygulanırsa uygulansın, temelde yapılan işlem bu bölgedeki fazla yağ ve deri dokusunun uzaklaştırılmasıdır. Kol, dairesel bir yapı olduğu için, fazla derinin çıkarılmasını takiben derinin kapatılmasında önemli anatomik yapıların damar ve sinir gibi oluşumların sıkışmasına yol açmayacak, optimum düzeyde bir gerginlikle yaranın kapatılması esas alınır.

İlgili konu: Sarkık Kollar İçin Kol Germe Ameliyatı

Eğer kapatım sırasında aşırı bir gerginlik oluşursa, hem kolun dolaşımında, duyusunda sorunlarla karşılaşılabilir hem de kol germe ameliyatı sonrası yara iyileşmesinde gecikme karşımıza çıkabilir. O nedenle kol germe ameliyatlarında en ideal gerginlikle yarayı kapatmak, iyi bir sonuç almamızı sağlarken, sorunlardan uzaklaşmamıza da yardımcı olur.

Normalde bir kol germe ameliyatı yapıldığı zaman, erken dönemde ödeme ve ameliyatın yarattığı travmaya bağlı olarak oluşan geçici zorluklar dışında kalıcı bir güçsüzlük ya da kolun kullanılmasıyla ilgili becerilerde bir azalma beklenmez. Birkaç ay süren uyuşukluklar olsa bile kolun ve dolayısıyla elin hareketlerini kısıtlayacak bir durumla karşılaşılmaması gerekir.

Kol germe ameliyatları özellikle aşırı şişmanlığa bağlı obezite cerrahisini takip eden dönemlerde sıklıkla uygulanabilen bir teknik olarak karşımıza çıkmaktadır. Oluşan ize rağmen kolun formunda sağlanan iyileşmeler, bu ameliyatın giderek daha çok talep gören bir ameliyat olmasına yol açmaktadır.

Şubat Ayı Hangi Sebze ve Meyveler Yenmeli?

Günümüzde canımızın istediği meyve ve sebzeye dilediğimiz an erişebilme lüksüne sahibiz. Buna rağmen meyve ve sebzeyi mevsimine göre tüketmek vitamin, mineral bakımından onlardan tam fayda sağlayabilmemiz için çok önemli. Besinlerin yerli olanlarının tercih edilip, sezonunda tüketilmesinin doğaya ve aile bütçemize katkısı da önemsenecek boyutta.

Gelin hep birlikte Şubat ayında doğanın bize sunduğu lezzetlere bir göz atalım. Şimdi tam pırasa, pancar, kırmızı turp, kereviz, hindiba, frenk soğanı, defne yaprağı, brokoli, karnabahar, brüksel lahanası, ıspanak, pazı, havuç, mandalina, muz, elma, armut, greyfurt, portakal, ayva, nar zamanı; bir süredir mutfağımızı süsleyen kestane, soğan ve lahananın zamanı ise geçmek üzere.

Şubat ayı sebzelerinden, çok yaygın olarak kullanmadığımız, 1800’lü yılların sonlarına doğru keşfedildiğinde beyaz altın olarak tanıtılmış, ülkemizde gizli kalmış bir lezzet var ki öğünlerimizde sıklıkla yer verilmeli: hindiba. Dekorasyon amaçlı yaygın olarak kullanılmasına rağmen çiçeğinden köküne kadar faydalanmamız gereken bir bitki.

Papatyagiller ailesinden gelen hindibadan, köküne karanlıkta ve ısıyla özel işlemler uygulandığında ‘’Beyaz Hindiba’’ veya Belçika’da keşfedildiği için ‘’Belçika Hindibası’’ adı verilen, salatası veya zeytinyağlı yemeği yapılan sebze elde edilir.

Beyaz hindiba besin değeri açısından çok zengindir.

• 100 gramında sadece 17kkal içerir ve 3.1g diyet lifi içeriğiyle günlük tüketilmesi gereken lif miktarının 8%’ini karşılar.
• Yapılan araştırmalara göre, içerdiği yüksek inülin ve lif sayesinde diyabet ve obez hastalarda kan şekerinin ve kandaki kötü huylu olarak bilinen LDL kolesterol seviyesinin düşmesini sağlar.
• Vücudumuza zarar veren serbest radikallerle savaşan antioksidanlardan olan A vitamini ve beta-karoten açısından çok zengindir. 100 gramı günlük A vitamini ihtiyacımızın 43%’ünü karşılar. İçerdiği beta-karoten ve A vitamini sayesinde göz, cilt ve mukus çeperi sağlığına katkıda bulunur. Ayrıca ağız ve akciğer kanserine karşı koruyucu etki gösterir.
• Vücudumuzun üretemediği ve dışarıdan almak zorunda olduğu B kompleks vitaminlerinden folat, pantotenik asit, piridoksin, tiamin ve niasin içerir. Bu vitaminler karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmasının sağlıklı olarak çalışmasını sağlar.
• 100 gram hindiba günlük K vitamini ihtiyacımızın 289%’ini karşılayarak kan pıhtılaşmasının düzenlenmesine ve aneminin önlenmesine katkıda bulunur.
• Safra oluşumunu destekleyerek safra kesesi ve karaciğerin çalışmasına yardımcı olur.
• Bunlara ek olarak beyaz hindiba çok iyi miktarda manganez, demir, çinko ve potasyum içerir. Manganez, süperoksit dismutaz adlı antioksidanın yapısına katılarak serbest radikallerle savaşa destek olur.

Diyetisyen Gözde Kavak

Kaç Yanık Tipi Vardır, Tedavileri Var mıdır?

Yanık, insanoğlunun yaşayabileceği en ağır travmalardan bir tanesidir. Özellikle çocuklarda ve yaşlılarda ev kazalarıyla oluşurken, erişkin yaş grubunda iş kazaları olarak karşımıza çıkar.

Sıcak su ile haşlanmalardan, alevle yanıklara ya da elektrik yanıklarına kadar birçok yanık travması biçimi mevcuttur. Etkene göre yanık derinliği ve yanık genişliği birbirinden çok farklı biçimlerde karşımıza çıkabilir. En sık görülen ve ev kazaları arasında önemli bir yere sahip sıcak su ile ya da sıcak bir cisme temas ederek yanma durumunda, yapılması gereken ilk tedavi, yanık bölgesinin uzun bir süre normal musluk suyu ile yıkanarak yanık travmasının etkisinin azaltılmaya çalışılmasıdır.

Gündelik pratikte sıklıkla gördüğümüz yoğurda bulama, salça sürme ya da çeşitli maddelerle, yanık yarasının tedavi edilmeye çalışılması tümüyle yanlış uygulamalardır. Yaklaşık 10-15 dakika kadar yanık bölgesinin su ile yıkanması, dokularda oluşabilecek hasarı önlemeye, azaltmaya yardımcı olabilir.

İlgili konu: Yanık İzleri Düzelir mi, Ne Zaman Ameliyat Edilmeli?

Küçük bir alanda bile olsa, yanık yaraları ihmal edilmemeli ve profesyonelce tedavi edilmelidir. Oldukça yüzeyel yanık yaralarının, kötü tedavi nedeniyle derinleştiğine sıkca şahit olmak mümkündür. Ayrıca el, ayak, boyun ve yüz gibi bölgelerdeki yanıklar, küçük alanlarda bile olsalar, özel bir ihtimam gerektirirler.

Yanık birinci, ikinci ve üçüncü derece olmak üzere, derinliğine göre sınıflara ayrılır. Birinci derece yanıklar yüzeyel yanıklarken, üçüncü derece yanıklar, derinin büyük oranda tahrip olduğu derin yanıklardır. Yanığın derinliği kadar, ne kadar genişlikte bir alanı tuttuğu da tedavi açısından önemlidir.

Geniş yanıklarda vücudun sıvı dengesi de bozulacağından, geniş yanıklarda yatarak tedavi kaçınılmaz olabilir. Yanığa maruz kalındığında öncelikle, etkenden uzaklaşmak, yanık bölgesinin dışarıdan korunması amacıyla örtülmesi ve profesyonel bir yardım için, bir sağlık kuruluşuna başvurulması esastır.

Liposuctionda Sağlıklı Beslenmenin Önemi

Liposuction (vakumla yağ alma işlemi) bir kilo verme veya obezite tedavi yöntemi olarak değerlendirilmemelidir.

Amerikan Kozmetik Cerrahi Akademisi liposuction’ın sadece, diyet ve egzersize cevap vermeyen yerleşmiş yağ dokusunun giderilmesinde kullanılmasını önermektedir (1). Liposuction uygulanabilmesi için hastaların ideal ağırlıklarının 30%’unun üstünde olmamaları ve sonrasında sağlıklı bir diyet ve fiziksel aktivite uygulamaya istekli olmaları gerekmektedir (2). Beden Kitle İndeksi de risk ve faydalarının belirlenmesinde iyi bir ölçüttür (3).

İlgili konu: Liposuction Ameliyatında Doktor Seçimi: Hangi Doktor?

Prof. Dr. İsmail Kuran liposuction’ı, “deri altına küçük kesiler ile yerleştirilen tüpler yardımı ile yağ dokusunun vakum yardımı ile emilmesi” şeklinde açıklamaktadır. Yapılan araştırmalar normal kilolu, yüksek kilolu ve obez bireylerde uygulanılan liposuctionın; yağların uzaklaştırıldığı bölgedeki kan damarlarının rahatlamasıyla kan dolaşımını düzenlediği, böylelikle kalp ve diyabet gibi metabolik hastalıkların riskini azalttığını göstermektedir (4,5).

Bunun yanında liposuction sağlıklı bir yaşama başlamak için iyi bir zemin oluşturur. Liposuction öncesi sağlıklı kilo aralığında olamayan bireyler, operasyondan sonra vücut yağının azalmasıyla gerçekleşen iyilik halini koruyup tekrardan yağ artışını önlemek için dengeli beslenmeye ve aktif yaşamaya çalışırlar.

Liposuction öncesi ve sonrası, vücudun operasyonun sebep olabileceği strese hazırlanması, hücrelerin kendini hızlı bir şekilde onarıp iyileşmenin kısa sürede gerçekleşmesi ve operasyon sonrası ödem oluşması durumunda vücuttan atımının kolaylaştırılması amacıyla beslenmeniz çok dikkatlice planlanmalıdır.

Liposuction uygulamasının başarıya ulaşması için hastaların operasyon sonrası sağlıklı beslenme ve ömür boyu sürdürülebilir bir fiziksel aktivite içeren yaşam tarzı oluşturma konusunda eğitilmeleri çok önemlidir. Amerikan Plastik Cerrahi Derneği’nin yayınladığı araştırmaya göre liposuction yaptırmış hastalar kilo almaya; beslenmelerine dikkat etmediklerinde 3 kat, düzenli egzersiz yapmadıklarında da 4 kat daha eğilimlilerdir.

Fakat liposuction sonrası sağlıklı beslendiklerinde kilo verme eğilimleri 2 kat artmaktadır (2).

Diyetisyen Gözde Kavak

1. Guidelines for Liposuction Surgery The American Academy of Cosmetic Surgery. 2006.
2. Matarasso A, Hutchinson OH. Liposuction. JAMA.2001;285(3):266–268. [PubMed]
3. American Society of Plastic Surgeons
http://www.plasticsurgery.org/Documents/medical-professionals/health-policy/key-issues/Executive-Summary-on-Liposuction.pdf
4. Perez RA. Liposuction and diabetes type 2 development risk reduction in the obese patient. Med Hypotheses.2007;68(2):393–396. [PubMed]
5. HDA- Health Development Advise
http://www.hda-online.org.uk/cosmetic-surgery/liposuction/what-are-the-benefits.html

Akdeniz Beslenme Modeli ve Sağlığımıza Olan Faydaları

Dengesiz beslenme, sigara ve fazla miktarda alkol tüketimi, beden kitle indeksinin yüksek olmasına sebep olan fazla kilolar, yetersiz fiziksel aktivite gibi yaşam tarzımızı oluşturan davranışların, sağlığımıza olan olumsuz etkileri birçok araştırma tarafından gösterilmektedir (1).

İşe sağlığın temeli olan beslenmemizi düzelterek başlamak için kaybedebileceğimiz bir günümüz dahi yok. Akdeniz Beslenme Modeli, bulaşıcı olmayan hastalıklardan bizi korumak ve sağlığımıza sağlık katmak için yıllardır en başarılı diyet olarak kabul edilmiştir (2,3).

İlgili konu: Beslenmeyle Demans ve Alzheimer Hastalığı’ndan Korunmak Mümkün!

Akdeniz Beslenme Modeli kesin çizgilerle belirlenmiş bir diyet olmaksızın Akdeniz’e kıyısı olan farklı ülkelerin kültürel olarak uyguladığı beslenme alışkanlıkları bütünüdür. Geleneksel Akdeniz Beslenme Modeli; bol miktarda meyve, sebze, kurubaklagil, kuruyemiş ve tam tahıl ürünleri, yeterli miktarda balık ve temel yağ kaynağı olarak zeytinyağı içermesiyle, keyifle yenen yemeğe eşlik etmek kaydıyla az miktarda şarap tüketilmesiyle, kırmızı et, tam yağlı süt ve süt ürünlerini çok az barındırmasıyla karakterizedir (4).

Birçok çalışmanın sonucuna göre Akdeniz Beslenme Modeli biyokimyasal profili düzeltip, yaşam kalitesini arttırarak bizleri sağlık açısından daha istenen bir iyilik haline ulaştırır (5).

Çocukluk döneminde uygulanan Akdeniz Beslenme Modeli astım ve alerji semptomlarının azalmasına büyük katkıda bulunmaktadır (6). Ayrıca başta kalp ve damar hastalıkları olmak üzere, demanstan kansere birçok kronik hastalığın oluşma riskini azaltmaktadır (7,8). Akdeniz Beslenme Modeli’ne uyumun arttırılması sebebine bakılmaksızın ölüm oranının 8%, kalp ve damar hastalıklarına yakalanma riskinin 10%, sinir dokusunda bozulma riskinin 13% azalmasını sağlar (3).

Ülkelerin sağlığı koruyucu ve geliştici politikalarının içinde Akdeniz Beslenme Modeli’ni yaygınlaştırmaya yönelik çalışmalar yapması daha mutlu bir toplum oluşturulmasına katkıda bulunacaktır. Akdeniz Beslenme Modeli’ni kişilerin gereksinimlerine göre ayarlanıp, yaşamlarına uyarlanmasında biz diyetisyenlere çok büyük bir görev düşüyor.

Diyetisyen Gözde Kavak

1. US Burden of Disease Collaborators. The state of us health, 1990-2010: burden of diseases, injuries, and risk factors. J Am Med Assoc. 2013; 310: 591–606
2. Martinez-Gonzalez MA, Bes-Rastrollo M, Serra-Majem L, Lairon D, Estruch R, Trichopoulou A. Mediterranean food pattern and the primary prevention of chronic disease: recent developments. Nutr Rev 2009;67:S111–6.Abstract
3. Sofi F, Cesari F, Abbate R, Gensini GF, Casini A. Adherence to Mediterranean diet and health status: meta-analysis. BMJ 2008;337:a1344.
4. Trichopoulou A, Costacou T, Bamia C, Trichopoulos D: Adherence to a Mediterranean diet and survival in a Greek population. N Engl J Med 2003, 348:25992608. PubMed Abstract
5. Sofi F. The Mediterranean diet revisited: evidence of its effectiveness grows.Curr Opin Cardiol 2009;24:4426.
6. Chatzi L, Apostolaki G, Bibakis I, et al. (2007) Protective effect of fruits, vegetables and the Mediterranean diet on asthma and allergies among children in Crete. Thorax 62(8):677–683
7. Lourida I, Soni M, Thompson-Coon J, et al. (2013) Mediterranean diet, cognitive function, and dementia: a systematic review. Epidemiology 24(4):479–489.
8. La Vecchia C (2004) Mediterranean diet and cancer. Public Health Nutr 7(7):965–968.

Burun Deliklerini Küçültme Ameliyatı Nasıl Yapılır?

Burun deliklerini küçültme ameliyatı aslında burun estetiği ameliyatlarının içinde bir bölümdür.

Genellikle ameliyatın son bölümüne bırakılan bir teknik uygulamadır. Burun ucu, burun sırtı bölgeleri şekillendirdikten sonra eğer burun tabanı ve burun delikleri hala büyük görünüyor ise yapılan bazı işlemler vardır.

İlgili konu: Ameliyatsız Burun Estetiği

Genellikle burun tabanı dediğimiz alan, gözün iç pınarından indirilen dikey çizgilerin burun tabanının bitim noktalarıyla kesişmesi beklenir. Eğer burun tabanı bu alanları aşıyor ise o zaman burun tabanının eninin küçültülmesinde fayda vardır. Eğer öne doğru burun deliği uzun ise de burun kanadının küçültülmesi gerekebilir.

Yapılan inceleme sonrasında, burun deliklerinin hangi boyutlarında küçültülmesi gerekiyorsa, dikkati çekecek bir iz yaratmadan, burun tabanı ve burun yanlarında küçültme işlemi gerçekleştirilebilinir. Bu işlemlerden sonra uygulamanın yapıldığı yerde, bazen birkaç ay süren pembelik şeklinde izler olabilir. Bunlar zaman içinde giderek solgunlaşacaklardır. Burun kanatlarından yapılacak aşırı eksizyonlar, aşırı doku çıkarımları ise daha belirgin burun izlerine yol açabilir.

Liposhaping Nedir? Hangi Bölgelere Uygulanır?

Vücuttan yağ alarak, vücudun biçimini şekillendirmeye dönük işlemlere Liposhaping adı verilir. Bu sadece yağın alınmasını değil, eğer gerekiyorsa belli bölgelere yağ enjeksiyonunu da içeren bir işlemler bütünüdür.

İşlemden önce kişiyle uzun uzun beklentilerini konuşmak ve vücudu analiz etmek gerekir. Genellikle vücutta yağ depolarının daha yoğun olduğu bölgelerde, kilo alımına da bağlı olarak bir deformasyon görünmektedir. Kiminde bel, karın bölgesi ön planda kilo alırken, kimilerinde bacaklar ve basen bölgesi yağ depolarının ağırlıklı olarak yerleştiği bölgelerdir.

Her kişide bu analiz yapıldıktan sonra hangi bölgelerden yağ alınacağı ve hangi bölgelere gerekiyorsa yağ verileceği planlanır, hesaplanır ve işlem, ya genel anestezi altında ya da sedasyon ve lokal anestezi dediğimiz bir uygulama biçimiyle gerçekleştirilir. Genelikle kesilere gerek yoktur, küçük giriş noktalarından planlanan bölgelere önce sıvı enjekte yapılır.

İlgili konu: Yağ Aldırma Ameliyatı (Liposuction) Hakkında

Daha sonra ultrason ya da lazer gibi teknolojiler kullanılarak yağın alınması kolaylaştırılır. Alınan yağ belli işlemlerden geçirildikten sonra eğer kullanılacaksa enjeksiyona hazır hale getirilir.

Liposhaping işleminden sonra vücuda o bölgeleri kavrayan bir korse giydirilir. Bu korse genellikle ilk hafta sürekli giyilir, onu takip eden dönemde yaklaşık 3 ila 6 hafta da giyilmeye devam edilir. Bölgeye kan dolaşımını arttıracak masaj uygulamarı ya da bazı cihazlarla deriyi sıkılaştıracak işlemler de gerekiyorsa eklenir.

Vajina Estetiğinde Lipofilling Ne Demektir?

Genellikle belirli bir yaşın üzerinde vücuttaki yumuşak doku kaybına vajina bölgesindeki yağ dokusundaki kayıp da eklenir.

Bu bölgede hacim kaybı, deride büzüşmelere ve sarkmalara yol açabilir. O nedenle genital estetik başlığı adı altında, vajina çevresine -özellikle büyük dudaklara yağ enjeksiyonu- tercih edilen bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır.

İşlem, diğer yağ enjeksiyonu tekniklerinden çok farklı değildir. Vücudun belli bir bölgesinden alınan yağ, süzülerek enjeksiyona hazır hale getirilir ve ince kanüllerle vajina bölgesine özellikle büyük dudaklara mons adını verdiğimiz vajina üstüne enjekte edilir. Bu enjeksiyon farklı planlara azar azar yapılarak, enjekte edilen yağın başarılı bir şekilde tutması sağlanır.

İlgili konu: Vajina Estetiği Sonrası Normal Doğum mu Sezaryen mi?

İlk günlerde morluk, şişlik oluşabilir, gerginliğe bağlı hafif ağrılar görülebilir. Gündelik hayatı çok etkileyen bir işlem değildir.

Şişlik ve morluklar ikinci, üçüncü günden itibaren azalmaya başlar. Yaklaşık birkaç hafta içinde bu bölge normal anatomisine kavuşur. Nadiren bu işlemin tekrar edilmesi gerekebilir.